Skip to main content

Daha Dolu, Daha Sakin Hayat

Visits: 31

Daha çok çalışmalıyım, daha çok kazanmalıyım, daha çok gezmeliyim, sosyalleşmeliyim, hayatı dolu dolu yaşamalıyım… Evet belki de anahtar deyimimiz bu, hayatı dolu dolu yaşamak. Peki bunun anlamı sürekli, vücudumuza motor takılı gibi hareket halinde oradan oraya, bir güne iki – üç plan sığdırıp dur durak bilmeksizin yaşamak mıdır? Ya da zamanın içini böylesi sıkış tıkış doldurmuş insan kendisi için ne kadar faydalı bir eylem içerisindedir?

Kendimize bir slogan belirleyip hayatı bunun üzerinden yaşamak motivasyonumuzu belli bir seviyede tutma işine yarayabilir. Ancak belirlediğimiz mottonun altını sağlıklı bir şekilde doldurmak ve bu mottoyu gerçek anlamıyla hayatın içine adapte edebilmek de önemli bir konu.

Hız, acele, telaş, bir şeylere yetişme, bir şeylere yetme, sürekli beynimizin içine enjekte edilen, çoğumuzun böyle olması gerektiğini düşündüğü ve bazı durumlarda da böylesine mecbur kaldığımız şeyler… Hareket ve düşünce yığınlarının arasında boğulmamak için kendisini sürekli kulaç atmak zorunda hisseden insan oğlunun nefesi bir noktada sarf ettiği efor nedeniyle tükeniyor.

Bazen bu durumlar öyle bir noktaya ulaşabiliyor ki; kaynağını ister mecburiyetten, isterse de gönüllü olarak yerine getirdiğimiz eylemlerden alsın; kendimizi yorgun, yeteriz, başarısız ve kontrolü kaybetmek üzere hissetiğimiz tablolar ortaya çıkartabiliyor.

Peki hızımızı bir tık düşürüp, yolumuza biraz daha sakin adımlarla devam edebilsek neler olurdu dersiniz? Biraz akıl yürütmekle dahi ruhsal ve bedensel yorgunluğumuzda bir azalma meydana gelmesi ulaşabileceğimiz en olası sonuç olarak karşımıza çıkmakta.

Kısa vadeli bir değerlendirme yaptığımızda belki bir şeylerle daha az meşgul olmuşuz gibi görünse dahi, uzun soluklu düşündüğümüzde yaşanacak muhtemel aşınmalardan, yorgunluk ve motivasyon kaybından sıyrılarak elimizdeki görevleri daha verimli şekilde sonuçlandırdığımızı ve dolayısıyla zamanımızı daha etkili kullandığımızı da görebiliriz.

Yavaşlamak bize sağlıklı değerlendirmeler yapmamız için de çeşitli fırsatlar tanır. Hızımızı ayarlayabildiğimiz noktada zamanın peşinde nasıl süreçlerden geçtiğimizi bilmeden sürüklenmek yerine, içinde bulunduğumuz şartları sakin ve durumun dışından bakabileceğimiz fırsatları yakalayabileceğimiz esnekte ve buna bağlı olarak olan biteni farkındalığı yüksek bir şekilde yaşarız. Yani hayatı “dolu dolu yaşar”, yaşadığımızı dolu dolu hissederiz.
İyi hoş ama zamanın hızını kontrol etmek ne kadar bizim elimizde? Hayatın öyle mecburiyetleri var ki tökezlediğimiz noktada adeta sırtımızda bir kırbaçla yola devam ediyoruz diyenleriniz serzenişlerinde o kadar haklı ki; bir şeyleri söylerken yutkunmamak elde değil. Peki bu korku dağlarına rağmen bir şeyler yapmak mümkün mü?

Aslında çaresiz değiliz. İyi bir zaman yönetimiyle bu kaçınılmaz koşuşturmanın dışında kalan vaktimizi ihtiyaçlarımız doğrultusunda yapılandırabiliriz. Öyle ki bazen eylemsizlik bile bize kuş gibi hafifleyeceğimiz bir rahatlama sağlayabilir. Tüm zorunlulukların toksik birikintilerini boşaltabileceğimiz, kendi kendimize kaldığımız küçücük anlar hayatın akışında dengeleyici bir görev üstlenebilir.

Bugün Finlandiya, Japonya gibi farklı alanlardaki uygulamaları “vardır bir bildikleri” denilerek takip edilen ülkeler haftada dört gün çalışmanın daha verimli bir iş ortamı yaratıp yaratmayacağını tartışırken, biz bireyler olarak kendi hayatımızın gaz pedalından ayağımızı hafifçe çekmenin yollarını düşünmeye başlayarak, kendimize çam sakızı çoban armağanı bir iyilik yapmış oluruz kanaatini taşımaktayım.

Leave a Reply

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.