Skip to main content

Toplumsal Olaylara Verilen Tepkiler ve Yas Süreci

By Ocak 27, 2025Mart 11th, 2025Blog

ataşehir psikolog kubilay ersanlı, Toplumsal Olaylara Verilen Tepkiler ve Yas Süreci konusu üzerine böyle bir yazı hazırladı. metropol istanbu psikolog hizmeti. ataşehir psikolog randevu. istanbul psikolog randevu. anadolu yakası psikolog. kadıköy psikolog. ümraniye psikolog.

Savaşlar, doğal afetler, veya terör eylemleri gibi toplumsal olaylar hepimizi derinden etkileyebilen ve birçok bireyin hayatında onarılması zor yaralar açabilen türden yaşantılardır. Bu olaylarda yaşanan can kayıpları ve benzeri durumlar sadece bireylerin değil, toplumun geneli üzerinde de derin izler bırakabilir. Son yaşanan otel yangınından da yola çıkarak, bu yazımda, toplumsal olayların bireysel ve toplumsal etkilerinin yanı sıra neden bu olaylara bu tür tepkiler verdiğimizin üzerinde durmak istiyorum.

Yas Süreci ve Dinamikleri

Hepimiz hayatımızda kayıplar yaşıyoruz ve bu kayıpları kabullenmek zorlayıcı bir süreç diyebiliriz. Yas, tanım olarak kaybedilen birinin veya bir şeyin ardından hissedilen derin bir acıyı işleme sürecidir. Elisabeth Kübler-Ross’un beş aşamalı yas modeli (inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme), bu süreci anlamamızı kolaylaştıran bir açıklamaya sahiptir diyebiliriz. Ancak, toplumsal olaylarla birlikte gelen kayıplarda bu dinamiklerin farklı bir şekilde işlediğini de görebiliyoruz.
Toplumların yası ele alış şekli, yaşadığı kültürel ve tarihsel bağlamlarla yakından ilişkilidir. Örneğin, Erich Fromm’un belirttiği gibi, toplumsal çevre, bireylerin duygularını ifade edebilme kapasitesini şekillendirir. Özellikle farklı kültürlerin bir arada bulunduğu toplumlarda; değer, inanç ve kültürel farklılıkların, yasın yaşanma şeklinin de kişiden kişiye değişebildiğini gözlemlemek mümkündür.

Öfke ve Çaresizlik Duygularının Kaynağı

Yas sürecinde sıklıkla ortaya çıkan öfke ve çaresizlik gibi olumsuz olduğu varsayılan duyguların kaynağı, genellikle kontrol kaybı hissinden ve yaşanan olayların bireyde yarattığı değersizlik algısından ileri gelir. İnsanlar, beklenmedik kayıplar karşısında dünyayı anlamlandırma çabası içine girer ve bu süreçte, acıya neden olan olaylara veya kişilere yönelik öfke hissedebilir. Çaresizlik ise, bireyin kendisini yaşanan kayıp karşısında güçsüz ve etkisiz hissetmesiyle ilişkilidir. Bu iki duygu, aslında insanın hayatta kalma mekanizmalarından biridir ve derin bir anlam arayışının tetikleyicisidir.

Victor Frankl’ın “İnsanın Anlam Arayışı” kitabında dediği gibi, yaşanan acılara bir anlam yükleyebilmek, bu duygularla başa çıkmada önemli bir rol oynar. Öfke ve çaresizlik, bireylerin değişim arayışına ve dayanışmaya yönelmesini tetikleyebilir. Bu nedenle, bu duyguları bastırmak yerine işlevsel bir şekilde kullanmak önemlidir.

Olumsuz Duyguları İşlevsel Şekilde Kullanma Yolları

Öfke ve çaresizlik gibi duygularla başa çıkmanın ilk adımı, bu duyguların varlığını kabul etmek ve onları anlamaya çalışmaktır. Bu duygular doğal ve insanidir; varlıklarını kabullenmek, iyileşme sürecinin başlangıcını oluşturur. Öfke, doğru yönlendirildiğinde büyük bir enerji kaynağıdır ve bu enerjiyi topluma katkı sağlayacak bir harekete, yardım çalışmalarına veya yaratıcı faaliyetlere kanalize etmek, bireysel ve toplumsal düzeyde iyileşmeyi destekler. Çaresizlik duygusuyla başa çıkmak için ise dayanışma ve kolektif hareketlere katılmak, bireyin yalnız olmadığını hissetmesini sağlar. Bunun yanı sıra, profesyonel bir destek almak, bu duyguların altında yatan nedenleri daha derinlemesine anlamak ve onları dönüştürmek için etkili bir yöntemdir.

Bu Duyguların Toplumsal Etkileri ve Yansımaları

Toplumsal olaylarda yaşanan öfke ve çaresizlik, bireylerden tüm topluma yayılan bir dalga etkisi yaratabilir. Bu duygular, bazen bir infial yarataraki toplumsal hareketlerin fitilini ateşleyebilir. Örneğin, adaletsizlik karşısında hissedilen öfke, toplumun sesini duyurma çabalarını güçlendirebilir. Toplum olarak, ortak değerler ve hedefler etrafında birleşmek, bu duyguların olumsuz etkilerini azaltabilir. Ancak bu duygular yapıcı bir şekilde yönlendirilmediğinde, toplumsal çatışmaları ve kutuplaşmayı da artırabilir.

Fransız sosyolog Emile Durkheim, toplumsal bağların zayıflaması durumunda bireylerin yalnızlaşacağını belirtirken, dayanışma mekanizmalarının bu bağları yeniden inşa edebileceğini vurgular. Toplum olarak bir arada olmanın, öfke ve çaresizliğin yarattığı yıkıcı etkileri azaltmada kritik bir öneme sahip olduğunu unutmamalıyız.

Toplumsal Yas Süreci

Toplumsal yas, hepimizin ortak acıları paylaşmasını ve bir dayanışma duygusu oluşmasını sağlayan bir etkiye sahiptir. Örneğin, 6 Şubat 2023 tarihinde ülkemizde yaşanan deprem sırasında gösterilen dayanışma, bu tür bir birlikteliğin güçlü bir örneğidir. Burada dikkat edilmesi gereken , ilk etapta olayın sonuçlarından kaynaklanan problemlere acil çözümler üretirken, sürecin bu noktaya nasıl geldiğini ve temeldeki sebepleri anlayıp; ilerleyen zamanlarda bunları ortadan kaldırmaya yönelik bir çaba içerisine girmek gerekmektedir.

Özetle

Toplumsal olayların neden olduğu kayıplar, hepimiz için derin bir yas süreci ortaya çıkartabilir. Ancak bu süreçte dayanışma ve yaşanan süreci anlamlandırma biçimimiz, iyileşmenin anahtarıdır. Öfke ve çaresizlik gibi duygular da bu sürecin bir parçasıdır ve doğru yönlendirildiğinde, toplumsal değişim ve iyileşme için güçlü birer araç haline gelebilirler.