Skip to main content

İnsanlar Neden Uzun ve Detaylı Açıklamalar Yapma İhtiyacı Duyar?

By Mart 11, 2025Blog

ataşehir psikolog kubilay ersanlı, İnsanlar Neden Uzun ve Detaylı Açıklamalar Yapma İhtiyacı Duyar? sorusu üzerine böyle bir yazı hazırladı. metropol istanbu psikolog hizmeti. ataşehir psikolog randevu. istanbul psikolog randevu. anadolu yakası psikolog. kadıköy psikolog. ümraniye psikolog.

Hepimiz zaman zaman kendimizi basit bir konuyu bile uzun uzadıya açıklarken bulabiliriz. Belki bir arkadaş buluşmasına geciktiğimizde, sadece “Üzgünüm, geç kaldım” demek yerine tüm gün başımıza gelenleri anlatma ihtiyacı hissederiz. Ya da duygusal olarak canımızı sıkan bir durumda, doğrudan hislerimizi söylemek yerine en başından itibaren olayı detaylarıyla paylaşırız. Peki insanlar bir konu veya durum hakkında neden bu kadar uzun ve detaylı açıklamalar yapma gereği duyar? Elbette bu sorunun tek bir cevabı olmamakla birlikte; yazı boyunca olası cevapları beraber arıyor olacağız.

Duygular ve Kendini İfade Etme İhtiyacı

İletişim insanların anlaşılma ihtiyaçlarını gidermek ve duygularını regüle etmek için kullandıkları araçlardan birisidir.. Ayrıntılı şekilde konuşmak, aslında bir duygusal regülasyon (duyguları düzenleme) yöntemi olabilir. Duygusal olarak bunaldığımızda veya bir konuda kaygı hissettiğimizde, detaylı açıklamalar yaparak içimizi dökmek rahatlatıcı gelebilir. Nitekim araştırmalar, yaşanan duygusal deneyimlerin büyük çoğunluğunun başkalarıyla paylaşıldığını gösteriyor. Örneğin, duygusal yaşantıların %88–96’sının en az bir kez sosyal olarak paylaşıldığını ortaya koyan bir araştırma mevcut.Yani mutlu, üzgün veya kızgın hissettiğimizde, içgüdüsel olarak bunu birine anlatma eğilimindeyiz. Bu paylaşımın duygularımızı düzenlememize ve yalnız olmadığımızı hissetmemize yardımcı olduğu söylenebilir.

Ayrıntılı açıklamalar aynı zamanda güçlü bir kendini ifade etme ihtiyacından da kaynaklanabilir. Her insan anlaşılmak ve duyulmak ister. Ünlü psikiyatrist Carl Gustav Jung bu durumu yıllar önce şu sözle dile getirmişti: “Yalnızlık, çevrende insan olmamasından değil; sana önemli gelen şeyleri iletememekten kaynaklanır.” Bu nedenle, özellikle kendimizi doğru ifade edememe endişesi taşıyorsak, karşımızdakinin bizi tam olarak anlaması arzusuyla daha fazla detay verme ihtiyacı duyabiliriz. Psikologlar, kişinin “anlaşılmama korkusu” taşımasının onu daha çok konuşmaya sevk ettiğini belirtir. Psychology Today’de, insanların çoğunlukla dinlenilmediklerinden veya inanılmadıklarından endişe ettiklerinde fazla açıklama yapma tuzağına düştüklerini vurgulayan bir makaleye de rastlamak mümkün. Bu durum özellikle çocuklukta duygusal ihmal yaşamış veya sürekli kendini savunmak zorunda kalmış kişilerde görülen bir durum olabilir. Yani, geçmişte anlaşılmak için çabalamayı öğrenmiş bir birey, yetişkinlikte de en ufak bir yanlış anlaşılma ihtimaline karşı bile uzun uzun açıklamalar yapabiliyor.

Detaylı konuşmak bazen de kişinin kendi duygusunu işlemeye çalışmasının bir yoludur. Örneğin üzücü veya stresli bir olayı tekrar tekrar anlatmak, o olayı anlamlandırmamıza yardım edebilir. Psikolog James Pennebaker’ın çalışmalarında, travmatik veya stresli deneyimleri yazmanın bile fiziksel ve psikolojik sağlığı iyileştirdiği bulunmuştur. Konuşmanın da benzer şekilde bir “rahatlama” sağladığı söylenebilir. Kimi zaman içimizi döktükçe sakinleşiriz; adeta duygularımızı kelimelere dökerek onları yönetilebilir hale getiririz. Bir danışan terapide “hikâyesini anlatırken” gözyaşı döktüğünde, seansın sonunda rahatlama hissedebilir. Bu yüzden, duygusal yoğunluk anlarında insanlar uzun açıklamalarla kendi duygu durumlarını regüle etmeye çalışabilirler.

Elbette psikolojik nedenler arasında olumsuz deneyimlerin bıraktığı izler de var. Eğer bir kişi geçmişte sert eleştirilerle veya cezalarla karşılaştıysa, ileride aynı durumdan kaçınmak için savunmacı bir iletişim geliştirebilir. Örneğin, çocukken ufak bir hatasında bile ağır tepki görmüş birinin zihninde “kendini açıklamazsa anlaşılmayacağı veya cezalandırılacağı” inancı yerleşebilir. Bu durumda kişi, en ufak bir eleştiride bile hemen detaylara girerek kendini haklı çıkarmaya çalışır. Hatta bazen bu eleştirinin beklentisi bile benzer bir etki yaratabilir. Bunu bir tür başetme yöntemi olarak da düşünebiliriz . Hatta bazı uzmanlar, gereğinden fazla açıklama yapma davranışını, kişinin başının derde girmesinden korktuğunda kullandığı otomatik bir savunma tepkisi olarak tanımlamıştır . Yani geçmişte açıklama yaparak durumu kurtarabildiysek, zihin bunu bir çözüm olarak öğrenmiş olabilir. Bu da stresli anlarda aynı yönteme başvurmamıza yol açar. Kısacası, duygusal açıdan incinmekten veya yanlış anlaşılmaktan kaçınmak isteyen zihin, bizi “biraz daha anlat, tamamen emin ol” diye dürter.

Düşünce Yapısı ve Analitik Eğilimler

Bazı insanlar ise uzun ve detaylı açıklamalar yapmayı alışkanlık haline getirmiştir çünkü zihin yapıları bu şekilde çalışır. Herkesin düşünme biçimi aynı değildir; kimimiz bir konuyu en temel hatlarıyla anlamaya yatkınken, kimimiz de olayların tüm ince noktalarını merak ederiz

Yüksek bilişsel ihtiyacı olan kişiler, düşünmekten, analiz yapmaktan adeta zevk alırlar. Bu tür insanlar bir konuyu derinlemesine ele almayı sever ve neden-sonuç ilişkilerini ayrıntılı kurarlar. Dolayısıyla, herhangi bir olayı aktarırken de arka plandaki tüm faktörleri, bağlantılarıyla birlikte açıklamak isterler.

Bilişsel nedenlere bir diğer örnek de fazla düşünme (overthinking) alışkanlığıdır. Eğer zihin sürekli olasılıkları, ayrıntıları didik didik ediyorsa, bu konuşmaya da yansır. Kaygılı veya mükemmeliyetçi bir kişi, “ya tam anlatamazsam” endişesiyle her noktayı kapsamak isteyebilir. Böylece kendini garantiye almış olacağını düşünür. Aslında burada zihnin amacı belirsizliği azaltmak ve kontrol hissini korumaktır. Ne kadar çok detay verirsem, o kadar az eksik kalır diye düşünülür. Bu bilişsel stil de uzun açıklamalar yapma eğilimini pekiştirebilir.

Öte yandan, bazı nöro-gelişimsel farklılıklara sahip bireylerin de iletişimlerinde ayrıntıya daha çok yer verdikleri bilinir. Örneğin DEHB (dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu) olan kişiler bazen konudan konuya atlayıp uzun açıklamalar yapıyor gibi görünebilir, çünkü zihinlerinde birbiriyle bağlantılı pek çok düşünce hızla akmaktadır. Bu tür bilişsel farklılıklar iletişim tarzımızı şekillendirerek, bazı insanların neden daha fazla ayrıntıya girdiğini açıklayabilir.

Anlaşılma Arzusu ve İletişimin Denge Noktası

Bir konuya dair uzun ve detaylı açıklamalar yapma ihtiyacı, insan psikolojisinin birden çok yönüne dokunan karmaşık bir olgudur. Duygusal olarak, içimizi döküp rahatlama ve anlaşılma arzumuz bizi detaylı konuşmaya iterken, bilişsel olarak, zihinsel yapımız ve düşünme alışkanlıklarımız bu davranışı besleyebilir

Her ne kadar uzun açıklamalar bazen gereksiz veya bunaltıcı görünebilse de, arkasındaki niyet çoğunlukla anlaşılmak ve bağlantı kurmak olabilir. Empati ile baktığımızda, karşımızdaki kişinin neden bu kadar detay verdiğini daha iyi anlayabiliriz. Belki kırılgan bir duygusunu paylaşmaya çalışıyordur, belki zihninde oluşan karmaşayı sözlere döküyordur, belki de ilişkimize değer verip bizi tam olarak “resmin içine dahil etmek” istiyordur. Bu farkındalıkla dinlemek, iletişimi her iki taraf için de zenginleştirebilir.

Öte yandan, kişi kendinde sürekli ve yorucu bir şekilde aşırı açıklama yapma ihtiyacı fark ediyorsa, bu durumu gözden geçirmek faydalı olabilir. Altta yatan yoğun kaygı veya özgüven eksikliği varsa, bunlarla baş etmenin daha sağlıklı yolları bulunabilir.

Unutmayalım ki, anlaşılmak iki taraflı bir süreçtir: Kendimizi ifade etmek kadar, karşımızdakinin de bizi anlamaya istekli olması gerekir. İletişimde denge, ne tamamen susmak ne de durmaksızın konuşmaktır. İhtiyacımız kadarını samimiyetle paylaşıp gerisini karşımızdakinin empati ve anlayışına bırakmak, sağlıklı ve doyurucu bir iletişimin anahtarıdır.