Skip to main content

Gılgamış Destanı: İnsanlığın En Eski Hikâyesine Psikanalitik Bir Bakış

By Şubat 17, 2025Mart 11th, 2025Blog

ataşehir psikolog kubilay ersanlı, Gılgamış Destanı: İnsanlığın En Eski Hikâyesine Psikanalitik Bir Bakış konusu üzerine böyle bir yazı hazırladı. metropol istanbu psikolog hizmeti. ataşehir psikolog randevu. istanbul psikolog randevu. anadolu yakası psikolog. kadıköy psikolog. ümraniye psikolog.

Geçtiğimiz günlerde Fatih Altaylı ve Prof. Dr. Kürşat Demirci’nin Sümerler ile ilgili hazırladıkları programı seyrederken konu ister istemez Gılgamış Destanı’na geldi. Kürşat Bey’in bir ara destan ve psikanaliz arasında kurduğu bağlantılar ilgimi çekti ve uzunluk olarak Gılgamış Destanı’ndan hallice bir yazı hazırlamak istedim.
Gılgamış Destanı, bilinen en eski edebi eserlerden biridir ve bu antik Mezopotamya metni, sadece Kral Gılgamış’ın kahramanca yolculuğunu anlatmakla kalmaz, Psikanalitik bir bakış açısıyla incelendiğinde insan psikolojisinin derinliklerine ışık tutan kimlik, kayıp, ölümlülük ve bilinçdışı gibi temel varoluşsal ve psikolojik meseleleri de ele ele alan bir metne dönüşür diyebiliriz.

Gılgamış’ın Yolculuğunun Psikanalitik Temelleri

Psikanalizin kurucu isimleri Sigmund Freud ve Carl Jung, Gılgamış’ın dönüşümünü anlamamıza yardımcı olacak teorik çerçeveler sunmuştur. Freud’un bilinçdışı teorisi ve Jung’un bireyleşme kavramı, destanın psikolojik derinliğini analiz etmede önemli bir temel oluşturabilir.

İd, Ego ve Süperego Bağlamında Gılgamış

Destanın başında Gılgamış, dizginlenmemiş arzularının peşinden giden, baskıcı ve despot bir kral olarak tasvir edilir. Bu durum, Freud’un id kavramına, yani insan psikolojisinin en ilkel, haz odaklı yönüne karşılık gelir. “Kibirli” ve “doyumsuz” olarak tanımlanan Gılgamış, içsel dürtülerine teslim olmuş, sonuçlarını düşünmeden hareket eden bir karakterdir (George, 2003). Bu yönüyle destanın başında Gılgamış’ın narsisistik davranış örüntüleri sergilediğini söylemek mümkün olabilir.

Ancak Tanrılar tarafından göevlendirile Enkidu ile tanışması, bu dengesiz yapının değişmesini sağlayan önemli bir dönüm noktasıdır. Enkidu, başlangıçta doğanın bir parçası olan ilkel bir figürdür ancak aynı zamanda Gılgamış’ın dizginlenmemiş güdülerine karşı bir denge unsuru olarak işlev görür. Bu dinamik, Freud’un ego (id ve süperego arasında dengeyi sağlayan yapı) teorisini destekler.

Freud (1914), insan ilişkilerinin genellikle haz ilkesi (id’in güdüleri) ile gerçeklik ilkesi (ego’nun kontrol mekanizması) arasında bir mücadele içerdiğini belirtmiştir. Gılgamış’ın Enkidu ile kurduğu dostluk, onun içsel dönüşümünü tetikler ve Enkidu’nun ölümü, Gılgamış’ın bilinçdışında var olan ölüm korkusunu açığa çıkararak onu bir varoluşsal krizle karşı karşıya bırakır.

Jung’un Arketipleri ve Kahramanın Bireyleşme Süreci

Carl Jung’un arketipler teorisi ve bireyleşme süreci, Gılgamış’ın yolculuğunu anlamada oldukça faydalı olabilir. Destan boyunca Jung’un temel arketiplerinden bazıları açıkça görmek mümkündür:

• Gölge (Shadow): Gılgamış’ın başlangıçtaki zalim doğası, onun kabul edilmemiş, karanlık yönünü temsil eder. Humbaba ile mücadelesi, Jung’un gölgeyle yüzleşme ve onu entegre etme sürecine karşılık gelir.

• Anima: Jung’a göre anima, erkeğin bilinçdışındaki dişil yönüdür. Gılgamış’ın İştar ile karşılaşması ve Utnapiştim’in karısıyla diyaloğu, anima ile yüzleşme sürecine işaret eder. Bu karşılaşmalar, onun salt güç ve zafer odaklı düşünce yapısından duygusal derinliği anlamaya doğru ilerlemesini sağlar.

• Bilge Yaşlı Adam: Destanın sonunda Gılgamış, ölümsüzlüğe ulaşmış bilge Utnapiştim ile karşılaşır. Utnapiştim, Jung’un bilge yaşlı adam arketipine karşılık gelir ve Gılgamış’a kaçınılmaz bir gerçeği öğretir: İnsan ölümlüdür ve asıl ölümsüzlük, yaşanan hayatın anlamıyla ilgilidir.

Jung (1968), bireyleşme sürecinin, kişinin bilinçli ve bilinçdışı yönlerini birleştirerek kendini tam anlamıyla gerçekleştirmesi olduğunu öne sürmüştür. Gılgamış’ın yolculuğu da tam olarak bu sürecin bir yansımasıdır—o, gücüne aşırı güvenen bir kraldan, insan olmanın anlamını kavrayan bir bilgeye dönüşür.

Ölüm Kaygısı ve Gılgamış’ın Varoluşsal Krizi

Ernest Becker’in Ölümün İnkarı (1973) adlı çalışmasına göre, insan davranışlarının büyük bir kısmı ölüm korkusundan kaynaklanır. Enkidu’nun ölümü, Gılgamış’ın zihninde bu korkuyu derinleştirir ve onu fiziksel ölümsüzlüğü aramaya iter. Ancak bu yolculuğun sonunda öğrendiği şey, insanın kalıcılığının biyolojik değil, kültürel ve manevi bir ölümsüzlük olduğu gerçeğidir.

Rollo May (1953), varoluşsal krizlerin insanın sınırlılıklarıyla yüzleşmesiyle ortaya çıktığını belirtir. Gılgamış’ın ölümsüzlük arayışı ve sonunda ölümün kaçınılmaz olduğunu kabullenmesi, varoluşçu psikolojinin temel ilkeleriyle örtüşmektedir.

Gılgamış Destanı’nın Psikolojik Mirası

Gılgamış Destanı, güç, kimlik, kayıp ve anlam arayışı gibi evrensel psikolojik temaları ele alarak, bugün bile güncelliğini korumaktadır. Freudyen ve Jungiyen perspektiflerden bakıldığında, Gılgamış’ın dönüşümü, insan gelişiminin önemli aşamalarına işaret etmektedir.

Tzvi Abusch’un (2001) belirttiği gibi, “Destan, nihayetinde psikolojik bir büyüme anlatısıdır; kahraman her şeye gücünün yettiği inancından, sınırlarını kabullendiği bir bilgelik noktasına ulaşır.” Bu antik metin, insan psikolojisinin temel dinamiklerini anlamamıza yardımcı olmaya devam eder ve ölümlülüğün reddedilmesi yerine kabul edilmesi gerektiğini hatırlatır.
________________________________________

Kaynakça

• Abusch, T. (2001). The Development and Meaning of the Epic of Gilgamesh: An Interpretive Essay.
• Becker, E. (1973). The Denial of Death. Free Press.
• Freud, S. (1914). On Narcissism: An Introduction.
• George, A. (2003). The Epic of Gilgamesh: The Babylonian Epic Poem and Other Texts in Akkadian and Sumerian. Penguin Classics.
• Jung, C. G. (1968). Man and His Symbols. Dell Publishing.
• May, R. (1953). Man’s Search for Himself.